15 Eyl 2011

Merhaba, neden hayatımda daha önce hiç ciddi anlamda bir erkek olmadığını araştırmaya karar verdim. İlk aklıma gelen, insan sevgisinden yoksun ve ben merkezci olmam dolayısıyla erkeklerden nefret ediyorum olabileceğim teziydi. Fakat bu çok kaba ve küçük düşürücü olduğundan bir liste yapmaya karar verdim. Bir erkeğin nasıl olması gerektiğini maddelendirerek yaptığım liste sonucunda ilk tezimden daha insancıl bir sonuç çıkarmayı ümit ediyorum.

# Erkeklerde Olması Gereken Özellik ve Tasvirler #

  • Kahverengi Camper
  • Bileğe bol gelen büyük ekranlı saat
  • Fantastik edebiyat sevgisi
  • Coğrafi kültür
  • İsyankar ruh hali
  • Bilimsel filmlere duyulan tuhaf sempati
  • Tescillenmiş karizmaya sahip aktörlerle baş edebilecek ölçüde özgüven
  • Hafif italik ve yumuşak el yazısı
  • Anlaşılmaz bir Beatles aşkı
  • Gitar eşliğinde 'You Give Love A Bad Name' söyleyebilme yeteneği
  • Şiir okuma kabiliyeti
  • Sıkı bir HIMYM izleyicisi ve Barney destekleyicisi
  • Elit ortamlara uyum sağlayabilen; ancak mecbur kalmadıkça bulunmayan bireysel yapı
  • Kült eserleri barındıran bir film arşivi
  • Star Wars ve Back to the Future'a yeri gelince gönderme yapabilme yetisi
  • Tarih kitapları ve sansürlenen her şeye karşı duyulan sempati
  • İki yabancı dil ve İngiliz aksanı
  • Yağmur damlalarının cama vururken çıkarttığı ses ile basketbol topunun kapalı sahada yere çarpınca çıkarttığı ses arasında seçim yapılması istendiğinde kararsız kalma durumu
Ayrıca en sevdiği rengin lacivert olması gerekiyor. Öyle entel dantel müzikler dinlememeli, saçma popüler kültür oyunlarına alet olmamayı bilmeli ve bir kitap ayracı koleksiyonu olmalı. Yanı sıra İzmir'e tapması zorunlu; İstanbul'u seviyor ancak orada yaşayan insanların akıl ve mantık sorunları olduğunu düşünüyor, bir de kurbağalara karşı özel bir sempati duyuyor.

Böyle işte. Aranan kriterlere uygun bir insan evladı da olmadığından, ben gidip çikolatamı yiyorum.

Nefret edilesi yazı / part1

İnsanlarda devamlı bir yalnız kalma korkusu,
devamlı biriyle yaşlanma ihtiyacı,
birine, kendini koruyacak ilahi bir güce bağlı olma gereksinimi,
etrafında nefes alan bireylere sahip olma isteği...

Tüm bunlar birinin yardımı olmadan yaşayamayacağımızı göstermez mi?
Ölümden değil de, yalnız ölmekten korkmak hani.

Yakınımda kalp atışları olan varlıklar istemiyorum.
Çalışan, üreten, yorum yapan beyinlere sahip olan bireyleri etrafımda istemiyorum.
Yalnızlık çünkü, bireysellik.
Kendi başına yetebilme ve ayakta kalabilme dürtüsü
ve bu olgulara cevap verme gerekliliği.

İnsanlar hayatımıza girerler
ve çıkarlar.
Onları kontrol edemeyiz.
Hayatımızı da kontrol edemeyiz.
Ancak ona yön verebiliriz.

İhtiyaç duyduğumuz, sevdiğimiz, onlarla konuşunca rahatladığımız insanlar vardır.
Onlar buradadır.
Biz istesek de,
istemesek de.

Fakat,
neden bu yalnızlık kompleksi?

Hiçbirimiz ölmüyoruz.
Şu gün yapmıyoruz.
O halde, neden ölürken yanlarında olacağına inandıkları insanlar arayışında herkes?

Sadece,
korkuyoruz.

Ben de korkuyorum.
Belki.

Yine de,
yalnızlığı seviyorum.
Başkalarına ihtiyaç duymadan kalbimin atmaya devam edeceğini biliyorum.
Kimse bu yüzden ölmez.
Kimse bu yüzden öleceğini düşünmez.
Kimse bu yüzden öleceğini düşünerek yanında olacağını umduğu insanları hayatına sokmaz.

Yalnız yaşanıyorsa, yalnız da ölünür.
Sırf öleceğini anladı diye insan, tek geçen günlerine yeni birisini eklemez.

Bilmiyorum,
yapar mı?

4 Eyl 2011

Hayatımın aşkla ilgili ilk karalamasını yaptım, sondu.

Ve o anda; insanlar buraya geliş nedenlerini unutalı çok olmuş, şaşkınlık duygularını üstlerinden atmayı başarmış, kendilerini kutlayacak bir şeylerin varlığına hazırlamaya çalışırlarken ve huzur ve mutluluğun, sonu olmayan bir sevincin kucağına düşerlerken ve o iki aşık birbirleri için atan kalpleriyle belki de son defa bir ilk’i yaşıyor, son defa bazı olumsuzlukları düzeltiyor ve son defa sonunu düşünmeden kendilerine bir gelecek yazıyorlarken; tam tabiat evlatlarına onlardan mahrum ettiği güzellikleri bağışlamaya başlamışken, bu benzersiz sevgi karşısında gökyüzü de kayıtsız kalamayarak kirletilmiş sayısız bedeni yıkamak için boşaltmıştı tek tek damlalarını. Şimşeksiz, gürültüsüz, arkasında tek bir korku izi bırakmadan sağanağa dönüşen yağmur o iki bedeni yıkıyor, baştan aşağı sırılsıklam ederek tüm günahlarından arınma çabalarına cevap veriyordu adeta.

Gözyaşlarının ıslattığı dudaklar tertemiz yağmurla birlikte kuru yer bırakmaksızın kırmızılığını artırarak ıslanmaya devam ediyor, iki sevgili ayrı kalmış su damlalarını kavuşturmak için sabırsızca öpüşüyorlardı. Yağmur hızlanmaya devam ederken, gülümseyen gözler buluştu ve akan gözyaşlarının yerini yağmur damlaları duraksamadan almaya devam ederken sabırsız dudaklardan çıkan son söz ‘Seni seviyorum’ oldu.