25 May 2012

serzenişler yine

İnsanlar hayattan ne çok şey bekliyor aslında, hiç fark ettiniz mi? Kıllarını dahi kıpırdatmadan, çalışmadan, çabalamadan dünyanın en iyilerine layık olmaları gerektiğini sanrılıyorlar. En pahalı kıyafetlerin hep onların, en güzel düşlerin kendi yarınlarının olmasını istiyorlar. Baya gelişine yaşıyorlar yani. Her şey tek bir sonuca yönelikmiş gibi. Hani eğer gardrobundaki kıyafetlerin sayısı bilmemkaçın üstündeyse mutlu olman farzmış gibi. Hadi yetişkinler yapıyor bunu, anladım. Yaşayacakları her şeyi zaten yaşadıklarını düşünüyorlar. Kaybedecekleri bir şey yok. Belki. Ama ya, daha 17 yaşındaki, hayattan tüm beklentileri pahalı bir araba ve zengin sevgili olan gençlere ne demeli? Sürekli büyümek isteyen ve büyüyünce yapılması gereken en ideal şeyin para kazanmak olduğunu düşünen bir gençlik... Sonra bizde neden her şey ters? E sen terssin belki, ondan olmasın? Gençlerini kendi saçma ütopyalarına alet eden yetişkinlerin olduğu toplum, hah işte tam da her sabah apartman kapısının önünde 'günaydın' dediğin amcanın ve türevlerinin oluşturduğu o toplum, ters olan var ya, o işte. 4 yaşından itibaren devamlı büyümek hayalleri kuran ve daha iyilerini yapmaya kendini mecbur hisseden küçük kızın ileride içine düştüğü boşluk ve 40 yaşına gelince, aynı kızın -kadının- kendini tam anlamıyla mutlu hissetmeyip hangi akla hizmet olduğunu bilmeden kendi çocuklarına öğrettiği o saçma gerçekler bu TERSLİĞİN nedeni. Bir gün anlayacağız bence, gerçekten ama. Hayatın anlamının birkaç küçük doğruyla çizilmiş iki boyutlu bir dikdörtgen olmadığını anlayacağız. Yaşanması gereken günlerin varlığını, hayatın bir varış noktasının bulunmadığını, onu hayat yapanın sonunda ulaştığın yer olmadığını bir gün kavrayacağız. O zaman daha fazla pazar kahvaltısı, daha mutlu yüzler ve içten atılan kahkahalar olacak. O zaman dünya daha iyi bir yer olacak. Olacak işte ama; biz göremeyeceğiz.

24 May 2012

2405

Ben artık dua etmediğim için mi oluyor tüm bunlar?
Bir nedene ihtiyacım var çünkü, bileyim de ona göre değiştireyim hareketlerimi.
İşe yarayacak, beni hiçbir 'acaba'ya yer bırakmayacak şekilde sonuçlara götürecek çözümlere ihtiyacım var.
Bir şeyler yapmak farz olunca, insan sabırlı olmaya daha fazla katlanamayıp harekete geçmek isteyince ve ne yazık ki ne yapacağını bilmeyince...
*
Erkenden olgunlaşmamayı dilerdim.
Gerçekten, büyüyünce hiçbir şey daha güzel değil.
Hep 4 yaşında kalabilmeyi tüm benliğimle dilerdim.
*
Ezberlemem gereken yüzlerce fizik sorusu, çözmem gereken bir o kadar tarih testi var.
Lakin aklımı kurcalayan başka şeyler var.
Bana kalırsa daha önemli.
Yoldan geçen birisine sorduğunuzda da daha önemli.
*
Canım yanıyor azıcık.
Eskisi kadar keskin değil; ama, evet...
Var küçük bir his.
*
Ne olur...
Yanılayım bu kez.

13 May 2012

Endişelenmemek güzel olurdu.
Hakkında endişelenebileceğin birinin olmamasıysa canını yakardı.
Sevdiğim ve değer verdiğim insanlar var.
Hakkında endişelenmem gereken insanlar...
Onlar iyi ki var.
Ama ben endişeleniyorum ve canımı yakıyor duygular.

***

Maçı bekliyorum.
Başlarsa aklım dağılacak.
Rahatlamak için saçma sapan şeyler yazmama gerek kalmayacak.

1 May 2012

düşünceler, kozmik gerçekler

Aklımda o kadar çok şey var ki... Onlarca fikir, düşünce... Bazen yüzlerce. Bazen yok oluyorlar, bazen geliyorlar nedensizce. Geldiklerinde de korkuyorum ben, gittiklerinde de. Onlar olmayınca ben, ben olmuyorum çünkü. Var olsalar oysa- ... Bilmiyorum, tuhaf geliyor. Sadece bendeler, bana aitler. Birkaç soyut kelimeden oluşmuş soyut cümleler. Minicikler. Ve kocaman dünyada, barınmak için benim beynimi seçmişler.

Veya ben seçmişim onları. Binlerce soyut kelime arasından birkaçı gülümsemiş bana. Onları almış, dizmişim sırayla. Yine soyut bir kavram olan aklımla.

Bakın, ne görüyorum sonra? Artık anlamsız, boş ve soyut değil o kelimeler. Uygunca birleştirildi ve bir gerçekliğe büründüler. Fakat, hâlâ huzurlu değil içim. Eksik bir şeyler. Belki onlar memnun değil yerlerinden, belki ben sıkılıyorum fikirlerimden.

Birileri bilse oysa, yüzüme bakınca görse o ipteki sözcükleri. Lakin olmuyor. Ne onlar bakıyor yüzüme, ne ürkek sözcüklerim gösteriyorlar kendilerini.

Bakın, iş bana düştü yine. Benim konuşmam gerekiyormuş meğer. Anlatmam, anlatmam gerekiyormuş içimdekileri. Uzun uzun konuşmam ve göstermem gerekiyormuş bireyliğimi. Sunmam gerekiyormuş diğerlerine kelimelerimi ve daha da somutlaştırmam icap ediyormuş sessiz cümlelerimi.

Denedim. Tekrar, sonra tekrar denedim. Anlaşılmadığımı anlayana kadar denedim. Karşımdakilerin beni dinlemekten daha önemli işleri olduğunu fark edene kadar denedim. Yazdım sonra. Çok fazla yazdım. Kimini paylaştım çevremdekilerle, ama çoğunu kendime sakladım. Ha, hak etmediklerini düşündüğümden değil. Elimden gelse saatlerce konuşur, saatlerce anlatırım kendimi. Elime bir kalem verseler, söylenecek tek bir söz kalmayana kadar yazabilirim.

Ama insanlar anlamadılar beni. Daha sonra ben anladım ki; ne hislerimi tam anlamıyla anlatabilecek kadar iyi bir yazarım, ne de karşımdakiler beni anlayabilecek kadar benziyorlar bana. İnsan, yaşamını anlatabilirmiş çünkü. Nereye gittiğini, ne gördüğünü, ne yiyip ne içtiğini yazabilirmiş. Oysa hissettiklerini yazmak büyük bir kabiliyet ve güç gerektirirmiş. Yapamayınca da zorlamanın alemi yokmuş.

Başka bir şey daha fark ettim sonra: Önemli olan insanların seni anlaması değilmiş, anlayıp da hak vermeleri hiç değilmiş. Önemli olan, gece başını yastığa koyduğunda rahat uyuyabilmekmiş sadece. İçinde anlatamadıklarının kalmamasıymış önemli olan.

Aklımda o kadar çok şey var ki... Evet, aklımda yüzlerce şey var. Diğerlerine doğru gelen ya da diğerlerinin katî surette reddettikleri sayısız düşünce. Onları hissetmek, hissedip de paylaşabilmek, paylaşıp da aktarabilmek, aktarıp da kendini anlatabilmek çok güzel bir şey. Sorun, ister karşındakinin seni dinleme potansiyelinde olsun, ister senin kendini ifade edebilmende... İki durumda da kazanan aklındakiler olacak. Her şey yanlış olsa bile, onlar hep doğru olacak.

Kendi zihninden çıkmış ve bir anlama bürünmüş cümleleri küçümseme sakın. Kim ne derse desin, onlar senin fikirlerin. Ve sen, neyi nasıl düşünürsen düşün, yalnızca düşünmeye vakit ayırdığın için saygı duyulan olacaksın.