Üşüyordum. Hava, biz insanları hayvanlar için evimizin önüne bir kap su bırakmaya zorlayacak şekilde, iyi niyetimizin ve hâlâ oralarda bir yerde duran minicik insanlığımızın bile 'hayır' diyemeyeceği boyutta sıcak ve kurakken, ben, üşüyordum. Çok nadir esen o rüzgar herkesi sevindirirken benim tüylerim diken diken oluyordu. Ürperiyordum. Bazen ısınmak için ısı yeterli olmuyordu demek ki. Ne salak bir çelişkiydi. Bazen Leyla ile Mecnun bile güldürmüyordu seni. Bakın, bu da bir çelişki. Bazen seni ısıtması gereken şeyin buzdolabındaki magnet termometrenin gösterdiği derece olması yetmiyordu belki. Ben, üşüyordum. Sen... Ben, üşüyordum. Kimse ısıtmıyordu.
Doğru söyleyin. Hiçbirinizin hayatı, hiçbirinizin her günü muhteşem değil, di mi? Öyleyse eğer, gerçekten her gününüzü şapşal kahkahalarınızla geçiriyor ve hiç ağlamıyorsanız, üzüleceğim çünkü. Üzülmem belki. Kıskanabilirim. Sinirimden deli olabilirim. Belki mutlu olurum sizin adınıza. Yapabileceğim tek şey bu çünkü. İkinci tekil şahıslar için yapabileceğim tek şey hissetmek. Gerçekten, sizinle paylaşamadığım için özür dilerim.
Hani söylemezseniz içinizde kalan şeyler vardır ya, bazen haykırsanız da içinizde kalır. Bu yüzden mi söylemiyordum ben? İçimde kalacak olmasından mı korkuyordum? Ya da çoktan bağırmıştım da her şeye, herkese, yine de kalmıştı da içimde, ondan mıydı bu çaresizliğim, tekrar denemeye yeltenmeyişim?
Kendime bile anlatamadığın, yüzleşemediğin o şeyleri bir başkasına açıklamak çok zordu hep, hâlâ zor. Banyodayken aynaya bakıp gözlerinin dolmasını engellemeye çalışmak da hep zor. En azından bana öyle. Doğru söyleyin. Siz de yaşıyordunuz bunları, değil mi? Tek başıma omuzlarımda oluşu çünkü o yüklerin, onların yalnızca benim kamburumun çıkışına sebebiyet verecek olmaları... Bunu kabullenmek hepsinden zor.
Daha kötü bir senaryo da var ama, değil mi? Bir değil, birkaç tane belki. Daha kötüsü de var ve benim bu yüzden huzurlu olabilmem gerekiyor. Ama, ya siz, siz ne yapardınız, hayatınızdan tek bir adamı çıkardığınızda 17 yıllık tüm gözyaşlarınız bitecek olsaydı? Demem o ki, 17 yıldır her ağlayışınızın sebebi aynı kişi olsaydı, abartısız hem de. Hangisi daha zor, şimdi karar verin. Onunlayken ağlamak mı, onsuzken ağlamak mı?
Diğer yaşıtlarım gibi saçma aşk acıları çekmiyordum ben. Hiç çekmedim. Belki çekeceğim; ama bugün değil. Hayatımda uğraşılması gereken başka erkekler var. Bazılarının yıllarca didinip kendi ömründen feda ederek bugüne getirdiği başka erkekler.
Kalbimin ağrıması gerekirken benim neden sağ göğsüm ağrıyordu? Gözyaşlarım neden gözlerimden değil de burnumdan geliyordu? Neden bu kadar kolay sarhoş oluyordum ben? Neden başım döndüğünde gülmek yerine ağlamayı tercih ediyordum? Ben neden büyüyordum? O adam hâlâ ordayken, ben 4 yaşındayken hiçbir şey farklı bile değilken her şey nasıl oluyordu da öylesine güzel olabiliyordu? Ben her şeyi nasıl böyle güzel hatırlayabiliyordum? Neden etrafımdaki herkes beni 'olgun' sıfatının yanına yakıştırıyordu? Ben neden inanmıyordum buna? Onlar neden inanmadıkları şeylere bunca bel bağlıyorlardı? Herkes benden nasıl bu kadar çok şey bekleyebiliyordu da ben kendimde bu yeteneğin çeyreğini bile göremiyordum? Ben neden bu yaşta arkadaşlarımla alışveriş yapmak yerine büyümek zorunda kalıyordum? BEN NEDEN BÜYÜYORDUM?
Boğazda düğümlenen o yumru gibiydi hayat. Ne zaman acı vereceğini, ne zaman sessizce çekip gideceğini bilemiyordunuz. Korkuyla yaşanmazdı evet; ama pişmanlıkla yaşanabiliyordu. Nefret etmeniz gerekenlere taparak ve bunu neden yaptığınız hakkında tek açıklama yapamayarak yaşayabiliyordunuz. Siz nasıl yaşıyordunuz? Ben tek bir hayata tahammül edemezken hayat bunca insana nasıl dayanabiliyordu? Nasıl küfretmeden duruyordu? Yazarken nedenini bile unuttuğum bu duyguyu yaşamam mecburiyeti nedendi? Geçmiş nasıl yakıyordu canı bu kadar? Geçmişti işte, bitmiş. Neden bitemiyordu? İnsanın ömrü neden kısalıyordu? Ben neden kendime değil de diğerlerine üzülmekte bu kadar ısrarcıydım? Babama neden 'telefonuma para yükler misin?' diyemeyecek kadar aciz hissediyordum? Önceden bildiğim; ama bu akşam tekrar duyduğum o salak hikaye neden dilimi ısırmama, ellerimi tırnaklamama neden oluyordu? En çok kızdığımız kişiler neden ailemizdendi? Neden yalnızca arkadaşlarımıza kızamıyorduk da bırakıp gidebilelim? Aileyi bırakmanın arkadaşları bırakmaktan ne farkı vardı? Arkadaşları bırakmak o denli kolay mıydı? İNSAN NEDEN HAYATININ HER GÜNÜNDE MUTLU OLAMASINDI? Tanrı'nın bize bu kadar kızmasındaki neden neydi?
En kötüsü yine pişman olmak değil miydi? Bu yazıyı yazmak ve sonrasında dakikalarca silsem mi diye düşünmek kendime yaptığım en büyük saygısızlık değil de neydi? Hayır, bu burda duracaktı. Bense duygusal mazoşistliklerle bezenmiş bu realist yazıyı romantik Nazlı ile bitirecektim. Çünkü hayatta kalabilmenin tek yolu grileri pembe yapmaktı. Olmadı.