Sınıfa ayran kutusu içinde ölü hamam böceği götürüp onu dolaba koyan bizden daha iğrençlerinin olduğunu bilmek azıcık da olsa içimi rahatlatıyor. Şu an çok mide bulandırıcı duruyor, evet; ama aslında o kadar da değildi. Hamam böceğimizin adı Şükriye'ydi, sanırım ölmeden önce çok mutlu bir hayatı vardı ve en son onu çöpe attılar :( Aramızda bir bağ oluşmuştu, bu yüzden kaybına alışmamız da zaman aldı. Evet, hep birlikte iğrenç ve malız. Ama biz bugün deli gibi eğlendik. Dolayısıyla bizi yargılayamazsınız. Ha, konumuzla ilgisi yok; ama bir de bugün otobüste çiğ köfte yedik. O sırada biraz pişmandım, artık değilim. Ve belirtmek gerekirse, dışardan baktığınızda normal bir insan gibi duruyorum. Beni böyle sevseniz?
26 Eyl 2012
10 Eyl 2012
people make you happier
Bi şey söyliycem.
İnsanların sizi sevmeleri, sizden pek çok şey beklemeleri, siz üzülünce üzülüp siz sevinince sevinmeleri filan var ya... Bunlar çok şirin şeyler. Etrafınızda böyle insanlar varsa sarılın onlara; bırakmayın, yiyin onları.
- Yazının, gelebilitesi oldukça yüksek olan bir devamı da var; lakin benim fonksiyon filan bi şeyler çözmem gerekiyor. Daha sonra belki. -
2 Eyl 2012
Merhaba Eylül.
Merhaba Eylül;
Biliyorum, sana hoşgeldin demek için birazcık geç kaldım; ama inan bana benim suçum değil. Yine de özür dilerim. Çok fazla boş vaktim olmuyor artık, olunca da kendimi yazmaya ya da kitaplara adıyorum. Bazen öyle bunalıyorum ki, önceliklerimi belirlediğimi unutuyor ve kendime çok kızarak dizi izliyorum. Evet ama, işe yarıyor. Kendimi daha sakin ve huzurlu hissediyorum böyle yapınca. Ondan sonra da her seferinde kendimi affediyor, sorumluluklarıma geri dönüyorum. Bazı anlar geliyor, derslerin, iyi bir üniversiteyi kazanacak olmanın ya da şehir dışındaki özgür yılların her şey olmadığını düşünüyor; böyle anlarda da son zamanlarda hobim haline gelen belgesellere takıyorum kafayı. Saatlerce izlesem de sıkılmazmışım gibi geliyor. Öyle çok şey var ki bilmediğim, yeni şeyler öğrenmek beni daha mutlu kılıyor. İnsanlarla sohbet ederken söyleyebileceğim yeni cümleler oluşuyor. Biliyorum, yine de bahane değil bunlar. Çok isteseydim, sana merhaba diyebilirdim çünkü; ama yapmadım.
Dün akşam annem ve babamla dışarı çıktık gerçi. Özal boyunca yürüdük yine. Ayağımda botlarla o yolları yürümeyi çok seviyorum ben; ama Adana'da bunun için öyle erken ki. Sahi, seni buraya zamanında kabul edemediğimiz için çok üzgünüm Eylül. Ya da sen mi sevmiyorsun bizi, o yüzden mi bu kadar geç uğruyorsun buraya? Bilmiyorum ki. Yine de sana hoşgeldin diyemediğim için suçlamıyorum kendimi. Gerçekten, benim suçum değil ki bu meşguliyet. Yeni eğitim yılının habercisi olan sensin sonuçta, ben değilim. Doğru söyle, insanlar seni bu yüzden bir türlü sevemediler değil mi? Onlar için önemli olan televizyon izlemeye ya da kimse karışmadan uyuyabilmeye ayırdıkları vakitlerin çokluğu, öyle değil mi? Yağan yağmurların sesi, toprak kokusu, ılık esen rüzgar ya da yaprakların sarımsı rengi hiç umurlarında değil onların. Konuşsana, yanılıyor muyum?
Keşke insanlar seni sevebilseydi. Sonbaharın, mutsuz olmak için bir gerekçe değil de yeni başlangıçlar için en doğru zaman olduğunu anlayabilselerdi. Yapamazlar ki ama. Yapmazlar. 21. yüzyılda insanlar öyle mutsuz ki. Günlerini hiç konuşmadan geçirebilirler. Yapabilirler, gerçekten. Pişman da olmazlar üstelik. Gün boyunca düşünmeyebilirler. Hiç hem de! Uyandıklarında kahvaltılarını koydukları tepsiyle televizyonun karşısına geçebilir ve yatana kadar orada öylece oturabilirler.
İnsanlar buna tatil diyor, Eylül. Buna yaz diyorlar. İşe, okula gitmemek için bir sebep sayıyorlar bu sıcak mevsimi. Ve onu seviyorlar. Sense tüm bu güzelliklerin katilisin, Eylül. İnsanların seni sevmesini bekleme. Tembelliğin alışkanlık olduğu bir zaman diliminde, insanların boşluk yerine hareketi seçmelerini bekleme. İnsanlardan çok şey bekleme, Eylül. Kuşlardan, böceklerden ya da çiçeklerden beklediklerini insanlardan bekleme. Çünkü sen de biliyorsun sonunda üzüleceğini.
Bu kadar kırıcı olduğum için üzgünüm; ama gerçekleri duyman gerekiyordu. Bana kızma n'olur. Ben senin ne kadar masum olduğunu herkesten daha iyi biliyorum. Bizi hiç üzmek istemedin ki sen. Aklımızı başımıza getirmeye çalışıyorsun sadece, iyi de yapıyorsun. Bir düşünsene yaz'ın hiç bitmediğini, sonbaharın hiç gelmediğini düşünsene. İnsanlar, yaz'ın kendilerine iyilik yaptığını düşünüyorlar. Yaz'ın herkesin yardımına koşan bir melek olduğunu... Oysa asıl katil olan yaz, sen değilsin. Dediğim gibi, insanların dinamizme ihtiyaçları olduğunu bir tek sen biliyorsun. İnsanlar, bırak, sevmesinler seni. Uzun süren yaz'ın kendilerini öldürdüğünü bilmesinler ve hep seni suçlasınlar. Oysa sen onların hayatını kurtarıyorsun. Belki onlar da gün gelir, 70 yıllık yaşamlarının 25 yılını uyuyarak, diğer 25 yılınıysa yorulmaktan şikayet ederek geçirdiklerini fark eder ve senden özür dilerler. Çok umutlanma ama; muhtemelen yapmazlar.
Bana gelince, sana henüz hoşgeldin diyemediğim için üzgünüm. Gelmiyorsun ki diyebileyim! Diğerlerinden daha kötü niyetli değiliz biz, lütfen Adana'ya da bir ara uğra. Geldiğin gün güneşle birlikte kalkar ve sana gecikmiş merhabanı veririm. Ha, şarkıya takılma bir de. Çelişki seviyorum sadece, biliyorsun.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
