15 Kas 2013

Büyümek de-

Şimdi şöyle şeyler oluyor hayatımda. Aklıma bir şey geliyor ve üç saniye içinde gidiyor. Ben onu aramaya çıkınca zihnimde, aklıma başka bir şey geliveriyor ve huzursuzlukla kaplanıyor her yerim. Bekliyorum. Üç saniye, beş saniye, on saniye... Derken dakikalar, saatler geçiyor; o salak hisler geçmiyor. Herkes eski Nazlı'yı özlerken ben de bu yeni Nazlı'ya bayılmıyorum doğrusu. O kadar çok çabalıyorum ki bazen, gerçekten çabalarken kendimi öldürecekmişim gibi hissediyorum. Alışmak dünyadaki en zor şey. Alışkanlıksa en huzurlusu var olanların. Lakin alışınca her şey daha güzel oluyor demek de doğru gelmiyor. Hep kolaya kaçmak çünkü alışmaya çalışmak. Kolaya kaçan biri değildim ki ben, zoru seçtim hep. Büyüdükçe değişmek nefret edilesi işte, bu farklılıkların hepsi bu zorunluluktan ileri geliyor. Değişimi istemezken değişmek zorunda olmak, büyümeyi istemezken büyümek zorunda olmak... Dünya ne şerefsiz, zaman ne acımasız. Kendi Neverland'imi kurup orada hep kocaman mutlu yaşamak varken ben tek başıma ayakta kalmayı başarmam gerektiğine inandırılmaya çalışılıyorum. Cümle kuramıyorum artık. Mutluyken yazılmaz diyorlar; ama inanın mutsuzken de yazılmıyor. Mutsuz olacaksam da evimde yaşayayım istiyorum o mutsuzluğu. Bilmediğim, sevmediğim yerlerde değil. Sevmiyorum bugünlerde hiçbir şeyi. Sevmek istiyor muyum onu da bilmiyorum. Tek dileğim şimdilerde, yavaş yavaş geriye gitsin hayatım. Hep imkansız şeyler dilemiyorum aslında, sadece imkanım olduğunda. Bir de bazen mecbur kalıyorum. Mecbur kalınca kıpırdamak da şerefsizlik işte. Şerefsiz oluyorum ben şimdi, di mi? Uyuyorum, bazen sabaha daha mutlu uyanıyorum. Çünkü sabahları kahvaltı oluyor. Ve çay. Eski Nazlı'yı çok özlüyorum. Geçiyor diyorlar, büyüyünce geçiyor. Büyümek de- Büyümek de geçiyor mu, sen büyüdüğünde?