30 Kas 2011

Ne salak bi şey oldu bu böyle.

Özlemin en güzel duygu olduğunu iddia ederek geçirdiğim 16 yılın sonunda, bugün yeniden iddia ediyorum ki özlemek güzel falan değil. Özellikle hiç durmadan bir şeylere özlem duymak hiç normal değil. En azından bir yere kadar.

Film izlemeyi deli gibi özledim mesela. En son ne zaman sinemaya gittiğimi bile hatırlamıyorum. Evde haftasonlarımı boş geçirmemek maksadıyla sıkıntıdan aynı filmleri defalarca izleme günlerimse geride kalalı çok oldu. Aslında boş geçirmekten yakındığım haftasonlarım geride kalalı çok oldu. Özgür, bir sınırlayıcıya bağlı olmadan kitap okuyabildiğim günlerin yerini edebiyat derslerim dolduruyor artık. O kitapların yerine de bir ders programım var, onu okuyorum.

Antalya'yı özledim. O iki katlı şirin evin önünde, babamın ayakkabılarının üstünde sabahlayan sarı kediyi özledim. Sanırım kediyi değil, onu her sabah orada görünce hissettiğim duyguyu özledim. Şey, bir de falezlerin yanında yürümeyi özledim.

İlköğretimdeki ingilizce derslerimi özledim; ama oraya hiç değinmiyorum bile.

Hah, sonra, tüm aile birlikte olmayı özledim. Özel günleri birlikte, gülerek geçirmeyi özledim.

Kalabalık bir ortamda tesadüfen aklıma gelen espriye gülmemek için kendimi tutmaya çalışmayı özledim.

Birilerini özledim, aslında en çok da onları özledim.

Yağmurun yağmasını özledim, toprak kokusunu, baya baya her yerin ıslak olmasını özledim.

Sonra kendi başımayken kahkaha atabilmeyi, birinin beni izlemesi durumunda ne düşüneceğini tahmin etmeye çalışırken eğlenebilmeyi özledim.

Çocukluğumu özledim desem, arkamdan 'boş' olduğumu söyleyenler olacak; oysa olgular üzerine yorum yapacak bir iradeye sahip olmanın insanın en büyük değeri olduğunu düşünsem dahi, çocukluğun da bu iradeden yoksun olduğunu zannetmiyorum. Sadece daha gerçekten uzak, daha masum fikirler onlarınki. Galiba ben hep ciddiydim, hep daha olgundum. Bu yüzden ki, çocukken bile yaşıtlarımla anlaşamadım.

Plan yapmamak gibi bir hakkım olmasını özledim. Bugünkü gibi elimde yapmam gerekenleri ve yaptıklarımı karşılaştıran bir listeyle değil de, sadece düşündüklerimle hareket edebilme hakkına sahip olmayı özledim. Misal, şu an geometri çalışıyor olmak değil yapmak istediğim. Ya da bilmiyorum, belki de öyledir. Alışkanlık oldu hem. Oturma odasındaki halıdaki üçgenlerden paralelkenarlar buluyorum. Halının üstüne oturup parmağımla ek çizimler yapıyorum. Ordan şunu çeksem kelebek olur, benzerlikten çözeriz diyorum. Mesela.

Özlemekten devam edecek olursak, bir de yazın balkonda oturup Harry Potter okumayı özledim. Yüzmeyi, şu şehirden uzaklaşmayı özledim. Kitap alışverişi yapmayı, bir de hediye almayı özledim.

Dürüst olmak gerekirse, sadece yazmayı özlemişim. Ondan bu kadar kasıntılık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder