Dıptıs
İnsanın hiç ağlayası yokken bile o moda sokuyor bazen şarkılar. Geçen hafta mıydı, ondan önceki belki bilmiyorum, bir gün birisi bana çok duygusal olduğumu söyledi. YEMİN EDİYORUM DAHA ÖNCE HİÇ DÜŞÜNMEMİŞTİM. Ben de diyorum ki insan how i met izlerken ağlar mı hiç?
Başlı başına bir oksijen israfıyım; ama bence farkındalık da önemli bir şey.
YEGESE'YE 5 GÜN VAR :((((((((((
Kromozom sayısı canlıların gelişmişliğini belirliyor olsaydı ya da aynı kromozom sayısına sahip canlılar aralarında verimli döl oluşturabiliyor olsalardı maydanozlardan çocuk yapabiliyor olurduk. VE BENCE TANRI İLK OLARAK BUNU DÜŞÜNDÜ. Ama sonrasında aramızdan biri kendisinin insan mı moli balığı mı olduğu konusunda şüpheye düşer ve arkadaşları onunla dalga geçer diye vazgeçti.
Diyorum ki, henüz 18 yaşındayken üç sene öncesini hatırlayıp depresyona girebiliyorsam 80 yaşına geldiğimde ne olacağım?
Siz de üç sene önceki tweetlerinize bakıp böyle bi acayip oluyonuz mu?
Ben de biliyorum olmadığınızı.
Ben de olmuyorum yanlış anlamayın:)))))
Cümle kuramayışımı mazur görün lütfen.
Haftaya bu zamanlar daha rahatlamış bi yazıyla gelicem.
Bi de şans dileseniz hiç fena olmaz.
Sevgiler.
18 Mar 2013
5 Mar 2013
belki bir kez daha yaşarız o günleri / şimdi ya da hiçbir zaman
DIPTIS
Öncelikle, 18'in ölümden korkmak için oldukça erken bir yaş olduğu konusunda anlaşalım. Sonra, ben size bütün gün dershanede olup da hiç ders çalışamadığımı falan itiraf edeyim. Siz de istiyorsanız yargılayın ya da memnuniyetsizlikle suçlayın beni.
Korkuyor olmam çok mu garip inanın bilmiyorum. Hayatımın her ânında her şeyden korkan ve tutarsız bir şekilde çok mutlu yaşayan bir kızım ben. Şimdi düşününce saçma geldiği de oluyor; lakin zannediyorum ki çocukken de böyleydim. Yani bir şeyler hep ters gidecekmiş ve ben çok üzülecekmişim gibi hissederdim. Öyle de olmazdı sanki. Belli de etmemeye çalışırdım belki, inanın hiç bilmiyorum. Hep mi korktum büyümekten, yoksa büyüyünce mi küçükken de korktuğum yalanını uydurup tüm suçu kendime yüklemedim ve paylaştım küçüklüğümle; bunu da bilmiyorum. Son cümleden hiçbir şey anlamadığınızı da biliyorum. Zaten söyleyeceklerimi kafamda kurabiliyor olsaydım, gider konuşurdum birileriyle. Yazarken bile sıkıntı çektiğim anlar oluyor ve şimdiki de onlardan biri. Ne hissettiğimi biliyor olsam daha hızlı hareket edebilecek parmaklarım ve bana da sabah çözmem gereken denememi çözmek için daha çok zaman kalacak. Ama olmuyor işte. Her şey her zaman istediğiniz gibi gidemeyebiliyor.
Sanırım 18'imi doldurduğum gün ateşlendi fitil. Yani önceden de hafif kıvılcımlar varmıştı da o gün her şey olması gerektiği duruma gelmişti gibi. Bundan önce hep korkmaktan korkmuş ve aslında böyle pesimist bir kız olmadığımı, büyüyünce düzeleceğimi falan iddia etmiş ve hep reddetmiştim kendimi. Benliğimin, reddedemeyeceğim şekilde baştan sona pesimizmden oluştuğunu idrak etme günüm işte 18 olduğum gün. Umarım yanılıyorumdur, çünkü sonumun Cahit Sıtkı'nınki gibi olmasını istemiyorum. Resmen gezip eğlenmem, üniversite hayalleri kurmam gereken yaştayım; benim yaptığımsa hep düşünmek. Düşünmekten ne kadar nefret ettiğimi biliyoruz, değil mi?
Her şeyin asıl sorumlusu alışkanlıklar. Suçu kendimden alıp da yüklemediğim bir tek karşımdaki sürahi kaldı. O da pek masum görünüyor, kıyamıyorum kızmaya. Ne diyordum? Alışkanlık. Şimdi hep birlikte güleceğiz söyleyeceğim şeye. Hazır mıyız? Üniversiteye gittiğimde odamı bir daha hiç göremeyecekmişim gibi hissediyorum. Aslında tam olarak böyle değil. Yine ifade edemiyorum kendimi. Sanırım üniversitenin kelime anlamı benim lügatımda 'büyümek'. Bu biraz daha açıklayıcı oldu. Üniversiteyi bitirince, tahminen 5-6 yıl sonra, eve geri dönmeyeceğimi, böyle evlenip bir daha hiç çocuk olamayacağımı falan düşünüyorum. Mazoşizmin doruklarındayım ve söylediklerimin HİÇBİR, evet HİÇBİR mantığı yok. Ama işte düşününce öyle olmuyor. Gülmeyin! GÜLMESENİZE.
Belki de gözümde öcü diye canlandırdığım geleceğin bana öcü olmadığını kanıtlaması gerekiyor. Böylece daha şirin duygular besleyebilirim içimde. Her şeye karşı. Ah, bunun için de zaman gerekiyor ve ben hem beklemekten, hem de zamanın geçmesinden nefret ediyorum. 'Hadi nooğlur şu gün gelsin artık!' diyen insanları HİİİİİÇ samimi bulmuyorum çünkü onlar aslında çok mutlu olan; lakin o gün gelmezse asla mutlu olamayacaklarını düşünen şımarık insanlar. Zamanın geçmesinden gocunmayan insanlar çocukluğun nasıl güzel bir şey olduğunu henüz kavrayamamış insanlardır bence. Henüz diyorum, çünkü eninde sonunda anlayacak ve çok üzülecekler. Noğlur biri bana bunları düşünen tek insanın ben olmadığımı söylesin. Söylesin; çünkü kendimi kralın çıplak olduğunu görüp salak damgası yememek için susan köylüler gibi hissediyorum. Hayır, sanırım hikâyenin mantığını biliyor ve kendimi, biri kendisine salak diyecek diye gerçekleri haykıramayan insana kızan Nazlı gibi hissediyorum.
Bu arada, yalvarıyorum hırsınızdan ölmeyin. O kadar çirkin görünüyorsunuz ki, inanın söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum.
Bir şeylerden emin olmadan, hatta emin olsanız dahi, o şeyi iddia edercesine savunmayın. Çünkü belki birileri o şeyi sizden daha iyi biliyordur. Olabilir ki.
Tartışırken karşınızdakini susturursanız, karşınızdakinin söyleyeceklerinin sizinkilerden daha iyi şeyler olduğunu kabul etmiş olursunuz. Bunu da burda belirteyim de yanlış şeyapılmasın.
Nazlı'dan hayat dersleri başlığımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz sevgili blogseverler. Yayımda ve yapımda emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim.
Yalnız sakın yanlışlıkla ders falan çalışmayayım hani.
Babamla bomboş insanlar olarak iddia oynadığımızı söylemiş miydim? Futbol bilgim okul çantamla eşdeğer ama bu bir sorun mu sizce? Bence değil. Zaten en sonunda zengin olacağız ve ben ameliyatla düşünme yetimi aldıracağım. Heyyo.
Gideyim de denememi çözeyim bari.
Öncelikle, 18'in ölümden korkmak için oldukça erken bir yaş olduğu konusunda anlaşalım. Sonra, ben size bütün gün dershanede olup da hiç ders çalışamadığımı falan itiraf edeyim. Siz de istiyorsanız yargılayın ya da memnuniyetsizlikle suçlayın beni.
Korkuyor olmam çok mu garip inanın bilmiyorum. Hayatımın her ânında her şeyden korkan ve tutarsız bir şekilde çok mutlu yaşayan bir kızım ben. Şimdi düşününce saçma geldiği de oluyor; lakin zannediyorum ki çocukken de böyleydim. Yani bir şeyler hep ters gidecekmiş ve ben çok üzülecekmişim gibi hissederdim. Öyle de olmazdı sanki. Belli de etmemeye çalışırdım belki, inanın hiç bilmiyorum. Hep mi korktum büyümekten, yoksa büyüyünce mi küçükken de korktuğum yalanını uydurup tüm suçu kendime yüklemedim ve paylaştım küçüklüğümle; bunu da bilmiyorum. Son cümleden hiçbir şey anlamadığınızı da biliyorum. Zaten söyleyeceklerimi kafamda kurabiliyor olsaydım, gider konuşurdum birileriyle. Yazarken bile sıkıntı çektiğim anlar oluyor ve şimdiki de onlardan biri. Ne hissettiğimi biliyor olsam daha hızlı hareket edebilecek parmaklarım ve bana da sabah çözmem gereken denememi çözmek için daha çok zaman kalacak. Ama olmuyor işte. Her şey her zaman istediğiniz gibi gidemeyebiliyor.
Sanırım 18'imi doldurduğum gün ateşlendi fitil. Yani önceden de hafif kıvılcımlar varmıştı da o gün her şey olması gerektiği duruma gelmişti gibi. Bundan önce hep korkmaktan korkmuş ve aslında böyle pesimist bir kız olmadığımı, büyüyünce düzeleceğimi falan iddia etmiş ve hep reddetmiştim kendimi. Benliğimin, reddedemeyeceğim şekilde baştan sona pesimizmden oluştuğunu idrak etme günüm işte 18 olduğum gün. Umarım yanılıyorumdur, çünkü sonumun Cahit Sıtkı'nınki gibi olmasını istemiyorum. Resmen gezip eğlenmem, üniversite hayalleri kurmam gereken yaştayım; benim yaptığımsa hep düşünmek. Düşünmekten ne kadar nefret ettiğimi biliyoruz, değil mi?
Her şeyin asıl sorumlusu alışkanlıklar. Suçu kendimden alıp da yüklemediğim bir tek karşımdaki sürahi kaldı. O da pek masum görünüyor, kıyamıyorum kızmaya. Ne diyordum? Alışkanlık. Şimdi hep birlikte güleceğiz söyleyeceğim şeye. Hazır mıyız? Üniversiteye gittiğimde odamı bir daha hiç göremeyecekmişim gibi hissediyorum. Aslında tam olarak böyle değil. Yine ifade edemiyorum kendimi. Sanırım üniversitenin kelime anlamı benim lügatımda
Belki de gözümde öcü diye canlandırdığım geleceğin bana öcü olmadığını kanıtlaması gerekiyor. Böylece daha şirin duygular besleyebilirim içimde. Her şeye karşı. Ah, bunun için de zaman gerekiyor ve ben hem beklemekten, hem de zamanın geçmesinden nefret ediyorum. 'Hadi nooğlur şu gün gelsin artık!' diyen insanları HİİİİİÇ samimi bulmuyorum çünkü onlar aslında çok mutlu olan; lakin o gün gelmezse asla mutlu olamayacaklarını düşünen şımarık insanlar. Zamanın geçmesinden gocunmayan insanlar çocukluğun nasıl güzel bir şey olduğunu henüz kavrayamamış insanlardır bence. Henüz diyorum, çünkü eninde sonunda anlayacak ve çok üzülecekler. Noğlur biri bana bunları düşünen tek insanın ben olmadığımı söylesin. Söylesin; çünkü kendimi kralın çıplak olduğunu görüp salak damgası yememek için susan köylüler gibi hissediyorum. Hayır, sanırım hikâyenin mantığını biliyor ve kendimi, biri kendisine salak diyecek diye gerçekleri haykıramayan insana kızan Nazlı gibi hissediyorum.
Bu arada, yalvarıyorum hırsınızdan ölmeyin. O kadar çirkin görünüyorsunuz ki, inanın söyleyecek hiçbir şey bulamıyorum.
Bir şeylerden emin olmadan, hatta emin olsanız dahi, o şeyi iddia edercesine savunmayın. Çünkü belki birileri o şeyi sizden daha iyi biliyordur. Olabilir ki.
Tartışırken karşınızdakini susturursanız, karşınızdakinin söyleyeceklerinin sizinkilerden daha iyi şeyler olduğunu kabul etmiş olursunuz. Bunu da burda belirteyim de yanlış şeyapılmasın.
Nazlı'dan hayat dersleri başlığımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz sevgili blogseverler. Yayımda ve yapımda emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim.
Yalnız sakın yanlışlıkla ders falan çalışmayayım hani.
Babamla bomboş insanlar olarak iddia oynadığımızı söylemiş miydim? Futbol bilgim okul çantamla eşdeğer ama bu bir sorun mu sizce? Bence değil. Zaten en sonunda zengin olacağız ve ben ameliyatla düşünme yetimi aldıracağım. Heyyo.
Gideyim de denememi çözeyim bari.
3 Mar 2013
dıptıs
*Ders çalışmayışımda 4. günümü bitirmiş durumdayım sevgili blogseverler. Nerde alkış? :))))
*Paint'te isimlerimizin üstünü çizmek çok eğlenceliydi!
*Twitter'daki nickimi karalamayıp adımı karalamam nasıl bir beyin özürlü olduğumu zannedersem gözler önüne seriyor.
*Ayrıca ego şirin bi şey lan bence niye öyle demişim ki.
Sevgiler.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
