Hayatım son on sekiz yıldakinden biraz daha farklı ilerlerken ben devamlı yazmayı erteliyorum. Eğer bir şeyleri belgelemezsem belki zaman o günlerin yaşandığının farkına varmaz diye kendimi kandırıyorum. Ama hep aynı umutla bekliyorum. Oturma odamızdaki ters saate baktığımda bir an her şeyin o saatteki gibi geriye gittiğini düşlüyor, yavaş yavaş küçüldüğümü ve düşünmem gereken daha az şeyin olduğunu hayal ediyorum. Bazen de aynı saate bakıyor ve saniyeyi gösteren o ibrenin hareket etmeyi birkaç saniyeliğine unuttuğunu fark ediyorum. Zamanın göreceli olduğuna inanmayan insanları o an yanımda, oturma odamızdaki ters saate bakarken düşlüyorum. Fakat onlar o geç kalışı fark edemeyecek kadar içinde oluyorlar arkasına bakmadan koşan zamanın. Hep hüsrana uğruyorum.
Artık zamandan, büyümekten, her şeyin zorlaşmasından bahsetmemek istiyorum. 'Seneye kalıcam' diye sızlandığım o sınavdan sonraki bir haftayı, tek derdimin ilk yirmi binde olup olamayacağım olduğu o haftayı hatırlıyorum. Sonra sonuçların açıklandığı pazartesi akşamından sonra içimi kaplayan ve nedense bir türlü gitmek bilmeyen o korkuyu hissediyorum içimde. Okulda koridorda oturup trigonometri çözmeye çalışırken aklımın bir anda başka yerlere gitmesini önemsememeye çalışıyorum. Bunlardan, hayatımı acımasızca kaplayan onca korkudan bahsetmemeyi öyle delicesine istiyorum ki, bu aşırı istek daha da korkutuyor beni. Zira sorunun ne denli büyük olduğunun altını çiziyor.
Konuşmaya gerçekten çok ihtiyacım var. Kime, ne anlatacağımı bilmiyor olmak öyle sıkıyor ki canımı. Mutsuz olmamın imkansız olduğu evimde huzursuz dakikalar, saatler geçiriyorum kimi zaman. Öyle çok değişiyorum ki. Üstelik değişen hiçbir şey yokken. Kendimi büyümek kelimesine o kadar çok kaptırdım ki; var olmayan bir şeyi zorla üzerime oturtmaya, kendimi bir an önce büyümeye zorlamaya çalışıyorum. Çok yanılıyorum; ama ne yapacağımı hiç bilmiyorum. Beni asıl korkutan şeyin o sınavlar silsilesi olmadığını; aksine onların odaklanmamı, kafamı boşaltmamı sağladığını kimseye anlatamıyorum. Anlatsam da garipseniyorum genelde. Aslında herkes anladığını söylüyor beni, ki anlıyorlar belki de. Ama ben kendimi öyle küçültücü bir şekilde büyütüyorum ki gözümde, sanki hissettiklerim psikiyatrik bir vakanın hissettikleriymiş ve ilaçsız bir tedavi olağan dahi değilmiş gibi kuruyorum zihnimde. Öyle çocukluğa inmekle, karşımdakinin beni anladığını söyleyip durmasıyla geçecek bir şey değilmiş sanki.
Diğerleri gibi olmayı sözcüklerle anlatılamayacak ölçüde istiyorum; oysa düzelmeme izin vermeyen kişi de benim. Yalnızlığa tapan, bıraksanız günlerce kimseye ihtiyacı olmayacağını iddia eden ben; birkaç gündür, haftadır, aydır, hatta belki birkaç yıldır yanımda konuşan insanlar istiyorum. Ben, ihtiyacı olan tek şeyin müzik ve kitaplar olduğunu söyleyen, telefonunu açmaktan aciz malum şahıs, son zamanlarda arkadaşlarımı mesajlarımla öyle sık rahatsız ediyorum ki, sanki yalnızlıktan, yalnız kalmaktan tarifsizce korkuyorum. Düzelmek istiyorum deyip aynı şeyleri devamlı tekrar ediyorum. Sahiden, ne yapmam gerektiğini söyleyebilecek birisi olsaydı, ben tüm yükü omuzlarımda tek başıma taşımıyor olsaydım, böyle konuştukça şımarıklığın dibine vuruyormuşum gibi hissetmeseydim eğer, evet, muhtemelen hayat birazcık daha güzel olurdu. Olmaz mıydı?
Herkes gibi olmak bizi hiç kimse yapar. Onlar gibi olmak zorunda değiliz ama istiyorsak oluruz. En önemlisi ister yalnızlığa tapalım ister arkadaş ortamında bulunmak isteyelim hangisini yapacağımıza biz karar veririz. Ve verdiğimiz karar hiç kimseyi ilgilendirmez. Nasıl mutluysan öyle davran. Ve diğerleri mi? Onları zaten çoktan boşvermedin mi? :) -23numaraliforma :D:D:D
YanıtlaSilOf seni ne pis ifşa ederdim şimdi ama güldüm, o yüzden mutluyum ve susuyorum. Bu arada çok saçma ama çok doğru söylemiş. Kızım mal mısın nesin ya asdjflşkfjosd
YanıtlaSilBu arada yazıyı aklından mı yazdın yoksa kopya mı çektin feci merak edişlerdeyim :D
YanıtlaSilAklimdan yazdim :D
Sil6 yıl önceki Nazlı'yı gördüm, bi ağlayıp geliyorum ben...
Sil