9 Ara 2013

unutmak, unutmak

İnsanoğlu unutkandır diyorlar. 

Yere göğe sığdıramadıkları milletlerinin yaptığı şerefsizlikleri unutur, illiyet bağından yoksunca taparlar aslında var olmayan sıfatlara. Savaşa ölmeye gönderilmiş canları unutur, savaş çığırtkanlıkları yapmaya devam ederler korkusuzca. Kendilerine yapılan iyilikleri unutur, yeri gelince atarlar bedenlerini ortaya. 'Benim, hep benim!' diye bağırırlar ulu orta. Verdikleri sözleri unutur, dürüstlüklerine laf söylemeye kalkanı asarlar akıllarında.

İnsanoğlu unutkandır diyorlar. 

İlaç saatlerini, yetiştirilmesi gereken işleri, özel günleri, haksızlığa uğramışları, uğratanları... İnsanoğlu unutur. Unutur hep işine gelmeyeni. Fark etmeden, yaşamayı da unutur sonra. Yıllar geçer, yaptığı tek şeyin amaçsızca nefes almak olduğunu idrak eder ve belki, belki üzülür boşa geçen yıllarına.

Amaçsızca yaşıyorum.
Yetersizce yaşıyorum.
Yetemiyorum dünyaya.

İnsanoğlu unutkandır diyorlar. 

Özlemek, özlemek?! Özlemek de unutulur mu yeterince insan olursan? Büyüdükçe özleyecek daha çok şeyin oluyor diye mi özlüyorsun daha fazla, yoksa yetmiyor muydu küçük aklın özlem kelimesinin anlamını kavramaya?

İnsanoğlu unutkandır diyorlar. Diyorlar ya; unutmaksa yaşamanın en kolayı, ne diye hatırlıyorum her şeyi inatla? Düşünebilmek, hatırlayabilmek, kavrayabilmek... Rezalet ötesi şeyler bunlar insana bahşedilen. İnsanoğluna kızıp durmayı bırakmalı, kızdığın kişi aynaya bakınca göreceğin aslında. Hayatta kalabilmenin yolu unutmaksa, unutuyor işte insan da. Belki de seviyor yaşamayı, hayatın tadına bakabilmek için mecbur kalıyor unutmaya.

Ah bir itiraf edebilsem, kıskanıyorum düşünmeden yaşayanları diyebilsem... Yok, illa dürüst olmalı. Ama hayır! Yaşamalı.... Nasıl yaşıyordunuz siz, hatırlatsanız ya bana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder