Evdeyim. Aslında son yazımı yazarken de evdeydim. Sonra bir süre evde değildim. Girişler konusunda çok başarısızım. Baştan anlatıyorum:
2 ay önce, edebiyat-coğrafya sınavının yapılacağı günün öncesi yazmıştım en son uzun uzun.
'Bitiyor!' diye kendimi de şaşırtarak seviniyordum o sınav öğrenciliğimin son haftalarında. Bir şeyin bitişi hüzün verir bana hep, hiçbir zaman sevinemem anılarımın son buluşuna. Ama seviniyordum o zamanlar, çünkü hayatım özellikle son haftalarda gerçekten çekilmez bir hal almaya başlamıştı. Neyse. Sözün kısası biraz da
'nasıl olsa seneye kalırım' mantığıyla girdim edebiyat sınavına. Mart ayında, YGS'den sonra seneye kalmayı bir haftalığına düşünmeye kalkmıştım ve hayatım o hafta zindan olmuştu bana. Oysa matematik sınavıyla edebiyat sınavı arasındaki o bir haftada seneye kalmak benim için bir ızdıraptan çok bir çözüm, bir kaçış haline gelmişti. En çok da kocaman bir rahatlama. Ne olursa olsun önümde en az 2 ay sürecek bir tatil vardı. Hiçbir şey düşünmeden, hiç olmazsa eylül başına kadar tatil yapacaktım. O sıralar bana verilebilecek en güzel hediyeydi bu. Üniversiteymiş, yeni bir hayatmış, sosyalleşmekmiş, arkadaşlar falan... Hepsi hikaye. Tek ihtiyacım olan şey boşlukmuş. Öyleydi yani.
O 2 aylık süre bugünlerde son buldu. Önümdeyse iki ihtimal var olmalıydı şu an. Ya matematiği batırdığım gibi edebiyatı da batırmış olacak, istediğim yere yerleşemeyecek ve tercih yapmayarak ikinci yılıma kalacaktım. Eylül başında derslere başlayacak, daha sıkı değil de, daha bilinçli çalışacak ve nasıl olsa istediğim yeri o yıl kazanacaktım.
İkinci ihtimalimdeyse şu sıralar yine tatilimi sonlandırmam gerekecekti.
(Bu iki durumda da ne yazık ki çok üzücü. Tatil hiç bitmemeliydi.) Matematik bana olduğu gibi herkese zor olduğundan ve ben edebiyatı
'seneye olur seneye' diyerek çok rahat cevapladığımdan sınav çıkışı
'belki' diyebilecektim. Umrumda da olmayacaktı, çünkü Allah aşkına, öyle veya böyle ders çalışmayı bırakabilirdim.
Seneye kalış o zamanlar bir çözümdü evet, ama 8 haftadır falan öyle mutluyum ki, eylülde derslere başlamak gerçekten kaldırabileceğim bir şey olmazmış. O yüzden neyse ki ikinci ihtimal doğrultusunda şekillendi her şey :)
23 Haziran'a tekrar dönmemiz gerekirse, dediğim gibi, sınava oldukça rahat girdim ve beklediğimden daha iyi bir sonuç aldım. Gerçi herkes soruların çok kolay olduğunu söylüyordu ve benim sonucum da bu durumda sağlıklı bir analiz yapmama olanak vermiyordu. Umrumda da değildi çünkü ben
BİTTİ HÜLOOOĞĞ modundaydım.
TRT o öğleden sonra soruları yayınlamayı bitirince birden yapacak hiçbir şey kalmadı.
'Nasıl lan ehehe ders çalışmayınca napıyoduk biz?' tarzı
'sınavdan bir gün öncesi sorunsalı' adlı naçarlığa büründüm.
(Evet naçar kelimesini kullandım biraz önce.) Aynı sorun sınavlar komple bitince
'sınavdan bir gün sonrası sorunsalı' olarak isim değiştiriyormuş meğer. Neyse ki bu durum kısa sürdü ve ben
'hangi boş işle uğraşsam acaba:))))))' moduna eriştim. Ertesi günü kuzenimin evinde aptal saptal işlerle geçirdik ama bu yazı sayesinde biliyoruz ki boşluk muazzam bir şey.
O hafta nasıl geçti hiç bilmiyorum. Pazartesi kuzenimdeydim evet; ama bir sonraki pazartesiye
(sonuçların açıklandığı güne) ne ara, nasıl geldik gerçekten düşündüm ve bulamadım. Hâlâ düşünüyorum. Cık, bulamadım. O pazar yine aynı kuzenimle, dayım ve yengemle yazlığa gittik. Hatta ben evde İnsanlar Alemi izliyordum da öyle bir telefon ettim,
'gidiyor musunuz' diye sormak için,
'çıkıyoruz evden hadi hazır ol' dediler ve ben 12 dakikada falan hazırlandım. Dayımların yazlığı Karataş'ta, Adana'nın en güney ilçesi, bahsetmişimdir önceden. Sonuçların ertesi gün açıklanacağını da adım gibi biliyordum ama işte; nasıl olsa onlar da 3 günlüğüne gidiyorlar, birlikte döneriz tercihlerden önce diyerek gittim onlarla. İyi de yapmışım. Deniz, havuz, güneş... Güzel şeyler bunlar.
Pazartesi sabahı kahvaltıdan sonra Gülce'yle havuza girdik. Bir ara su içmek için eve gelmiştik ve yengem
'açıklanıyomuş saat birde:))))))))))' diyerek yine bir naçarlığa sürükledi beni. O zamanlar fark etmiştim ki zira, aslında kazanamayacak olsam daha çok sevinirdim. Kendimi çok alıştırmıştım çünkü ikinci seneye ve evden ayrılmaya da hiiiiç hazır değildim. Hâlâ da değilim. Neyse işte. Elimde tablet; ÖSYM sitesi, twitter, facebook, hürriyet falan hepsi açık bekliyorum gergin gergin. Saat 13 oluyor. 13.04, 13.09, 13.14 falan. ÖSYM'yi yenileyip duruyoruz, sonra bir arkadaşım tweet atıyor AÇIKLANDI diye,
'hah' diyorum,
'Gülce sen bak.' Gülce açıyor sayfayı, ben resmen titriyorum. Açıyor da, öyle karışık ki sayfa,
'anlamıyorum ben', 'gel sen bak' diyorlar yengemle. Bakıyorum, gülüyorum falan. Tam da hatırlamıyorum noluyor. Annemi arıyorum, o da okuldan açmaya çalışıyor o sıra.
'Tamam bırak' diyorum,
'kaçıncıyım tahmin et eheheh:)))' geyikleri işte.
'Babamı ara, söyle' diyorum. Aramamış, babam arıyor beni
'anneni arıyorsun da beni niye aramıyorsun?' diye trip atıyor. Böyle anlatınca aile trajedisi gibi oldu ama aslında yok öyle bir şey. Benim havamdan geçilmiyor bir süre, balkonda yemek yiyoruz dayımlarla, telefonlar susmuyor işte. Tahmin ettiğim gibi üzülmek falan yok, kendimle gurur duyuyorum, olmayacak dedim güya ama oldu işte. Ne istiyorsam oldu. Yengem benimle uzun bir süre hava attı, sonra popülaritem gitti ve Gülce'yle teras temizledik. Üç kat paspas yaptım :(
Çarşamba sabahı da Adana'ya döndük zaten, küçücük bir tatil yaptım orda. Evimde kocaman devam ettim. Hâlâ anlatacak çok şey var gibi. Gelir yakında devamı.
Sevgiler.